Ferit Bayram hakkındaki tek monografinin yazarı Kemal Seyfullah’dan daha önceki bir yazımızda bahsetmiştik. Bu defa Seyfullah’ın lideri olduğu küçük ama çok etkili komünist örgütlenme hakkında kendi hayatından izler de içeren kısa bir çalışma sunuyoruz. Müslüman Komünist Hücresi, Makedonya’nın faşist işgaline karşı kitlesel bir ayaklanmanın ardından Yugoslav Komünist Partisi’nin talimatıyla 1941’de Üsküp’te kuruldu. Kemal Seyfullah, Sürrealist şair Koča Popović’in (Ustanak Naroda Jugoslavije / Yugoslav Halkının Ayaklanması, 1964, Belgrad) yönettiği bir proje olan Yugoslav Partizan mücadelesinin oluşumunun altı ciltlik devasa tarih kitabının ikinci cildindeki bir metinde bu örgütü ele alıyor. Hücre, Mustafa Karahasan’ın evinde Hamdi Demir, Abdus Hüseyin, Kemal Seyfullah ve Yugoslavya Komünist Gençlik Birliği’nde (SKOJ) aktif olan diğer Türkçe ve Arnavutça konuşan enternasyonalistler tarafından oluşturuldu.
Seyfullah metninde grup olarak ilk eylemlerinden birinin, bildiri ve kitapçıkların çoğaltılması için yasadışı bir matbaa kurmak olduğunu anlatıyor. Aktivistlerin terminolojisinde buna “teknik” veya “cihaz” kurma deniyordu. Eylem, Gestetner (bir kopyalama makinesi) için bir yer sağlamayı, yerleştirmeyi, bildirileri çevirmeyi ve yeniden üretmeyi, Gestetner’ı söküp parçalar halinde gizlemeyi içeriyordu. Gestetner, şablon yöntemi ile çalışan ve balmumu ile kaplanmış ince bir kağıt tabakası kullanan bir kopyalayıcıydı. Kırklı yılların başında, en tehlikeli cihazlar arasında kabul ediliyordu ve işinin ehli bir komünist nasıl kullanılacağını bilmek zorundaydı. Açığa çıkmasını önlemek için bu ağır aygıtın genellikle sökülmesi ve yeni bir yerde yeniden monte edilmesi gerekiyordu. Hacmi nedeniyle bir miktar risk anlamına gelen bir görevdi. Seyfullah, Gestetner’ın parçalarının ‘’kesinlikle kimsenin bakmayı düşünmeyeceği bir yer’’ olan Yeşil Baba Türbesi’nin altında saklanmasıyla ilgili olağanüstü bir hikaye anlatır. Yerel dervişlerin dayanışması sayesinde komünistlerin matbaası Üsküp’teki Müslüman nüfus için en kutsal mekanların bazılarında saklandı. Gestetner’in yerini bilen tek kişi olan Seyfullah, 1942’de Partizanlara katıldıktan sonra Üsküp’e gizlice geldi, Yeşil Baba türbesinin altından mektupları ve parçaları topladı ve ormanda yeni bir matbaa kuruldu.
Seyfullah ve diğerlerinin ilk faaliyetleri, tiyatrolar, ücretsiz kütüphaneler ve spor etkinlikleri aracılığıyla bir işçi kültürünün gelişmesini teşvik etmekle meşgul olan sol eğilimli gençlerin öncülüğündeki hümanist bir örgüt olan “Yardım” çatısı altında gerçekleştirildi. Birlik ve Flaka e Vllaznimit gazeteleri tarafından 1959’da düzenlenen Müslüman Hücre’nin üyeleriyle yapılan yuvarlak masa tartışmasının metninden Nazım Hikmet’in Arnavutçaya ve bölge Türkçesine çevrilmesi, Yozlaşmış Müslüman bürokratlara yönelik popüler komediler, spor müsabakaları ve kır gezintleri gibi faaliyetler hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Bu konuşmanın Türkçe transkripti Şükrü Ramo tarafından yapılmıştır ve 15 Temmuz 1959 tarihli Birlik gazetesinde ‘Üsküp Müslüman Parti Birliği’ başlığı altında okunabilir.
Seyfullah ve Karahasan’ın söz konusu tartışmada vurguladığı gibi Müslüman Hücre’nin oluşturulma amacı kimlik siyasetine dayanmıyordu. Pan-Yugoslav anti-faşist ve enternasyonalist ayaklanmaya “etnik” bir eklenti gibi hissetmediler. Uluslararası hareketin eş parçasıydılar. Sırp sömürgeciler, Bulgar işgalleri, İtalyan ve Alman faşistleri ve yerel feodal işbirlikçileri dahil olmak üzere Makedonya ve Kosova’daki baskıcı yapılara karşı Arnavutça ve Türkçe konuşan halkları seferber etmeyi amaçladılar. Başlangıçta sadece on bir üyesi olan, Antonio Gramsci’nin “molekül” olarak adlandırdığı kavramla organik olarak bağlı olan küçük bir hücreydi, başka bir deyişle yeni bir biçimin ilk molekülüydü. Bu, daha kapsamlı bir değişimin katalizörü olan Müslüman Hücre’nin rolüydü ve doğru zaman geldiğinde diğer Partizan gerilla birimlerine katılarak ve yeraltında daha derine inerek dağıldılar.
Küçük “hücre” Kemal Seyfullah’ın platformuydu; onun yörüngesi bu molekülün yeni bir sosyalist hegemonya biçimine genişlemesinin kanıtıdır. Savaş sırasında iki kez yaralanan ve hapsedilen Seyfullah, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda yüksek rütbeli bir Partizandı. 1951-1954 yılları arasında Üsküp belediye başkanlığı, Yugoslavya’nın Zambiya ve Botswana büyükelçiliği, merkez komite üyeliği ve Çağdaş Sanat Müzesi yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Tutkulu bir çağdaş sanat koleksiyoncusu, uluslararası düzeyde aktif komünist, çevirmen ve yazar Seyfullah’ın biyografisi henüz yazılmadı. Bugün Seyfullah hakkında okuyabildiğimiz tek belge, Füruzan’ın Balkan gezi-röpörtaj kitabında Kemal’in kardeşi ve bir Yeşilçam aktörü olan Lütfü Seyfullah ile yaptığı röportaj. Lütfü, ağabeyinin maceralarını, Tito’nun ona bağlılığını, Zambiya ziyaretini, Çağdaş Sanat Müzesi için bir Picasso satın aldığını, Milovan Djilas’ı desteklediğini, komünist kurumlarla geçici fikir ayrılıklarını, teorik yazılarını, bürokrasi karşıtı yaşamını ve milliyetçiliğe olan mesafesini anlatıyor. Lütfü, röpörtajı “iyi ki bugünleri görmedi” ifadesiyle sonlandırmaktadır. (Füruzan, Balkan Yolcusu, Yapı Kredi Yayınları, 1996)
Lütfü’nün anıları ve Füruzan’ın yorumlarına ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Önerilebilecek olan ise Kemal Seyfullah’ın genellikle ulus sorunlarıyla ilgilenen yazılarıdır. Milliyetçilik üzerine yazılarının bir derlemesi 1972’de Ulusallık Sorunu adıyla yayımlandı. (Sesler, Üsküp, 1972) Kitap, milliyetçiliğin uluslararası siyasetle bağlantılı olarak tartışılması için sınıf, cinsiyet ve kültürel özgürleşme perspektiflerinden kavramsal bir çerçeve sunar. Her biri Sesler dergisinde ayrı makaleler olarak yayınlanan bölümler bu teoriyi çeşitli açılardan ele alıyor: ‘Günümüzde Ulusallık Sorunu’ (ilk olarak 1965’te Sesler’in ilk sayısında yayımlandı) açılış metnidir. Güncel ve dolayısıyla sosyalizm içinde bir sorunsal olarak ulusallık sorunu üzerinden tartışma koşullarını ortaya koyar. ‘Uluslar ve Milliyetler Arasındaki Ekonomik İlişki’, ‘Uluslararası İlişkiler ve Kültür Sorunu’ ve ‘Ulusallık Sorunu Üzerine Lenin’ gibi makalelerin yanı sıra Seyfullah, İngilizce ve Fransızcaya da çevrilen ‘Yugoslav Komünist Birliği ve Ulusal Azınlıklar’ (Savez Komunista Jugoslavije i Nacionalno Pitanje, Kultura, Belgrad, 1959) ve “Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti’ndeki Ulusal Azınlıklar” (‘Jugoslavia’, Belgrad, 1965) da dahil olmak üzere ulusallık sorunu ilgili teknik raporlar hazırladı.
Bu kitaplar, raporlar ve analizler, Yugoslavya’da sosyalizm döneminde Türkçe konuşanların ulusal ideolojilerini oluşturan teorik ve kurumsal temel belgeler haline geldi. Önümüzdeki aylarda bu kaynaklarla eleştirel bir şekilde ilgileneceğiz ve sosyalist dönem boyunca Kosova ve Makedonya’daki Türk ve diğer ulusal oluşumların karmaşıklıkları için yeni bir anlatı önereceğiz.